YAŞAYAN MİRAS VE KÜLTÜREL ETKİNLİKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Cami

Hacı Bektaş Velî Külliyesi’nin içerisinde bulunan caminin Sultan II. Mahmud tarafından 1834 yılında yaptırıldığı söylenmektedir.

Cami kesme taştan, kare planlı olup, üzeri içten kubbe, dıştan da sekizgen bir kasnak üzerine sekizgen bir külah ile örtülmüştür. Caminin önünde iki sütunlu üç kemerli bir son cemaat yeri bulunmaktadı. Basık kemerli bir kapıdan girilen caminin üzerini örten kubbeye trompların yardımı ile geçilmiştir.

Caminin kuzeybatı köşesinde çıkıntı duvarı üzerine yerleştirilmiş minaresi, oldukça küçük olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.

Bazı müellifler mescit bölümünün II. Mahmud tarafından, Vaka-i Hayriye’yi müteakip 1250 (1834-35) yılında inşa ettirildiğini ileri sürmekte ancak günümüzde büyük ölçüde kabul gören bu iddianın gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki; tekkelerin kapatılması (1925) ile onarımın başlaması (1958) arasındaki devrede, 1948’de külliyeyi incelemiş olan C. H. Tarım, mescide ait olan Arapça inşa kitabesinin metnini vermekte, günümüzde yerinde bulunmayan söz konusu kitabede mescidin, Yavuz Sultan Selim döneminde, 926 (1520) yılında Osmanlılara tabî son Dulkadiroğlu Emîri Şehsuvar Bey oğlu Ali Bey (öl.1522) tarafından inşa ettirildiği belirtilmektedir. Nitekim mescidin tasarımı, basık oranların ve özellikle mimari ayrıntıları II. Mahmud döneminin ampir üslubuna tamamen ters düşmekte, buna karşılık mihrabı, üç merkezli kemeri ve basık köşe trompları ile, Osmanlılardan önce, uzun süre Memluklara tabi olan ve Memluk sanatının etkisinde kalan Dulkadiroğulları’nın bazı camilerindeki mihrapları andırmaktadır.

Üç birimli ve düz damlı bir son cemaat yeri ile kare planlı (10.75 x 10.75 m.) ve kubbeli bir harimden meydana gelen mescidin duvarları kesme taşlar ile inşa edilmiştir. Avlunun konumundan ötürü batı cephesinde yer alan son cemaat yeri revağının sivri kemerleri sekizgen payelere oturur. XIX. yüzyıldaki onarımlarda son şeklini aldığı anlaşılan, sıradan görünümlü minareye, son cemaat yerinin kuzeyindeki küçük eyvanın içinde yer alan merdiven ile ulaşılmaktadır. Simetrik bir tasarımın gözlendiği harimin duvarlarında ikişer adet dikdörtgen pencere bulunmakta, bunların ortasında batı duvarında basık kemerli giriş, doğu duvarında vaaz kürsüsü, güney duvarında da mihrap yer almaktadır. Mihrabın yanlarındaki pencerelerin sonradan örülerek nişe dönüştürülmüş olması mescidin, mihrap duvarına bitişik 968 (1560-1561) tarihli aşevinden daha önce mevcut olduğunu gösterir. Sivri kemerli tromplar ile geçilen basık kubbe, sekizgen bir kasnak ile kuşatılmış ve sekizgen piramit biçiminde bir külahın altında gizlenmiştir, Mihrap gibi, vaaz kürsüsü de Osmanlı mimarisinde alışılmadık tasarımı ile dikkati çeker. Yapının mimarisi ile bütünleşen kürsü, yerden, 1.00 m. kadar yüksekte bulunan, dikdörtgen planlanmış; dilimli kemere sahip bir kavsarası olan, mihrap görünümlü bir nişin içine oturtulmuş ve nişin alanı kadar bir çıkma ile genişletilmiştir. Mescitte bulunan klasik üsluptaki kalem işleri ve hat kompozisyonları Cumhuriyet dönemi onarımında yenilenmiştir.